Türkiye’nin doğurganlık hızındaki düşüşe dikkat çekerek toplumsal ve demografik yapının geleceği adına ciddi uyarılarda bulundu. Keşir, “Türkiye ilk kez OECD ortalamasının altına düştü” diyerek konunun stratejik önemine vurgu yaptı.

DOĞURGANLIKTA TARİHİ DÖNÜM NOKTASI

Keşir, TÜİK'in projeksiyon verilerini örnek vererek, 2018 yılında 2023 için öngörülen 1,99 doğurganlık hızının gerçekte 1,51 olarak gerçekleştiğini söyledi. Bu veriye göre, Türkiye’nin doğurganlık oranı OECD ortalaması olan 1,58’in de altına düşerek tarihi bir eşiğe geldi.

“OECD’nin zirvesinde 3 çocuk ortalamasıyla İsrail yer alıyor. İsrail, Gazze’de soykırım uygularken aynı anda kendi nüfusunu artırmak için politikalar yürütüyor.”

DEMOGRAFİK ÇÖKÜŞE DOĞRU: GERİ DÖNÜŞSÜZ SINIR 1.9

Keşir, doğurganlık hızında 2.1’in altına düşülmesi durumunda nüfusun yaşlandığını, 1.9’un altının ise geri döndürülemez bir noktayı işaret ettiğini belirtti. Bu bağlamda Türkiye'nin şu anda kritik eşikte olduğunu vurguladı.

“İngiltere 112 yılda 3 çocuktan 1.5 çocuğa gerilerken, Türkiye sadece 32 yılda aynı noktaya geldi. Bu çok hızlı bir dönüşüm ve ciddi bir risk.”

KADINLARIN %60’I ARZU ETTİĞİ SAYIDA ÇOCUĞA SAHİP OLAMIYOR

Ayşe Keşir, yapılan araştırmalarda 40 yaş üstü kadınların %60’ının sahip olmak istedikleri çocuk sayısının altında çocuk sahibi olduğunu belirtti.

“Nüfus artırıcı politikaları eleştirenler, bu verileri görmezden gelemez. Kadınlar çocuk istiyor ama sistem izin vermiyor.”

KÜRTAJ VE NÜFUS PLANLAMASI POLİTİKALARINA ELEŞTİRİ

1965’te yürürlüğe giren “Nüfus Planlaması Yasası”nı eleştiren Keşir, bu dönemde kadınlara köy köy dolaşılarak az çocuk propagandası yapıldığını, bunun sosyal baskıya dönüştüğünü ifade etti.

“Çok çocuk sahibi olmak küçümsenirken, az çocuk sahibi olmak bir statü göstergesi haline getirildi. Aynı dönemde kürtaj, doğum kontrol yöntemi olarak hayatımıza girdi.”

EV KADINLARINDA DA RAKAMLAR KRİTİK

İstihdamda olmayan kadınların doğurganlık hızının da 1.72 ile kritik eşiğin altında olduğunu belirten Keşir, çözümün yalnızca çalışan kadınlar üzerinden düşünülmemesi gerektiğini vurguladı.

“Tüm kadınlara yönelik teşvik edici politikalar geliştirilmelidir. Bu, sadece istihdamla sınırlı bir konu değildir.”

SEZARYEN ORANI DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ’NÜN ÖNERİSİNİN 4 KATI

Keşir ayrıca Türkiye’de sezaryen doğum oranlarının %60’ı aştığını, bunun Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği %15 sınırının çok üzerinde olduğunu ifade ederek, sağlık politikalarının da doğurganlık üzerindeki etkisine işaret etti.

"AİLEYİ PARÇALAMAYI SAVUNANLARLA AYNI YERDE DEĞİLİZ"

Konuşmasının sonunda doğum teşvik politikalarını eleştiren bazı çevrelere net bir yanıt veren Keşir:

“Aileyi parçalamayı öneriyoruz diye pankart açanlarla, marksist ideolojiyi kadın haklarına araç edenlerle, kürtajı doğum kontrol yöntemi görenlerle elbette aynı düşünemeyiz.”

Ayşe Keşir’in konuşması, doğurganlık politikaları, kadın hakları ve demografik gelecek konusunda geniş yankı uyandırdı. Mevcut düşüş trendine karşı sosyal, kültürel ve ekonomik teşviklerin masaya yatırılması çağrısı giderek güç kazanıyor.